Yapay Zeka Milletin Efendisi(mi)dir!

Senaryo ana hatlarıyla şöyledir: Teknoloji sahibi bir uygarlık, hayatı daha da kolaylaştırmak ve üretim maliyetlerini düşürmek için robot teknolojilerine yönelir, yapay zekayı geliştirir, sonra bu yapay zeka da kendini geliştirir ve boyut atlar. Artık düşman bellidir: Katil arılar. Hayır, hayır; teknolojiyle insanlığın savaşı başlar. Yaratılmışlar yaratıcılarına isyan eder, köleler efendi olmak ister, ayaklanma harlanır, olaylar gelişir.

İşin ahlaki ve “robot hakları” kısmı bir yana, yıllardır izlediğimiz bilim kurgu filmlerin bu ortak senaryosu, son yıllarda gerçek olmaya biraz daha yaklaşıyor. Basit hesap makinelerinden satranç ustalarını yenen robotlara gelişimizdeki hız düşünülürse gelecekte başımıza olmadık işler açacağımız bir gerçek. Öyle ki sonuç hatalı olsa bile gidiş yoluna puan isteyerek hayatta kalmaya, “Az mı ekmeğimizi yedin!” diye isyan ederek dramdan nemalanmaya çabalayacağız. Yani “Benim şarj ettiğim alet, beni nasıl yönetirmiş canım!” diye diye metalik gri kostümlü partiler düzenleyip durduk, ama yaklaşıyor yaklaşmakta olan.

Biz hala dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memlekette, elimizdeki telefonlara “Siri, sevişelim mi?” şakasını yaparak gezinsek de yapay zeka ürünleri, duygularımızı, düşüncelerimizi, başarılarımızı, yani bizi biz yapan hemen her şeyi elimizden almaya hazırlanıyor. Fabrikalardaki robotik sistemleri bile tam olarak hazmedememişken üretim kavramının içeriği hızla değişiyor. Robotlar ya da yapay zekalar, artık düşünüyor, hissediyor ve en önemlisi yazıyor.

Aslında şöyle bir bakıp son dönemde yapay zekalar neleri başarmış bir incelemek lazım.

  • Tennessee Üniversitesi’nin süper bilgisayarı Nautilus, 2011 yılında Mısır ve Libya’da iç karışıklıklar yaşanacağını öngördü.
  • Japon Future University’nin geliştirdiği yapay zeka, yazdığı Bir Bilgisayar Roman Yazdığı Zaman isimli romanla 3. Nikkei Hoshi Shinichi Edebiyat Ödüllerinde finale kaldı.
  • Harry Potter serisinin bütün kitapları ‘okutulan’ başka bir yapay zeka, hikayeye yeni bölümler yazmaya başladı.
  • 2016 yılında Microsoft tarafından geliştirilen yapay zeka Tay adına açılan Twitter hesabı, sadece 16 saat içerisinde ırkçı, cinsiyetçi ve küfürbaz bir chatbota dönüşünce müdahale edildi.
  • Deep Shimon isimli yapay zekalı robot, kendi bestelerini yazıyor, müzik aleti çalıp konser veriyor.
  • Dünyanın en zor oyunlarından ‘go’yu öğrenen AlphaGo, en iyi go oyuncularından Güney Koreli Lee Sedol’u 4-1 yendi. Sonra Google DeepMind tarafından geliştirilen AlphaGo Zero da atası AlphaGo’yu 100-0 yendi.
  • Knowhere isimli girişimin kurduğu Knowhere News haber portalında haberler yapay zeka tarafından yazılıyor. Bu sayede haberlerin, gazetecilik etiğine uygun şekilde tarafsız yazılmasının sağlanacağı düşünülüyor.
  • Yazılımcı Bager Akbay tarafından geliştirilen ve Deniz Yılmaz adı verilen yapay zeka, yazdığı şiirlerle Posta Gazetesi’nin şiir köşesine başvurdu, şiir kitabı çıkardı, TÜYAP Kitap Fuarı’nda imza günü düzenledi. Deniz Yılmaz, şiirleri satıldıkça para da kazanıyor.

  • Google’ın yapay zekalarından biri olan AI (Artificial Intelligence), şöyle postmodern şiirler yazmaya başladı:

Uzun süre sessizdi

Bir süreliğine sessizdi

Bir an için sessizdi

Karanlık ve soğuktu

Duraksadı

Sıra bana gelmişti”

  • Botnik Sudios tarafından geliştirilen yapay zeka, kendisine ‘öğretilen’ hikayelerden yola çıkarak yeni bir hikaye yazdı:

“…Bir zamanlar altın eyerli, altın bir at vardı ve saçında mor çiçekler vardı. At, çok güzel görünme düşüncesiyle prensesin dans ettiği köye çiçek taşıyacaktı…”

Gamzeleri de Var

Kısacası yapay zekanın İclal Aydınları, Mehmet Coşkundenizleri, Elif Şafakları, Yılmaz Özdilleri neredeyse hazır. Biraz daha üç noktalı cümle kurmaları gerekiyor sadece. Orhan Pamuklara, Aziz Nesinlere ise biraz daha var.

Peki, bunun “Bana ne ya! Ben hep 50 liralık yazıyorum zaten!” diyen metin yazarları ve diğer içerik üreticileriyle ilişkisi ne? Açıklayalım. Sizce bu koca koca işleri başaran yapay zeka, SEO odaklı metin ya da müşteri odaklı video içeriği oluşturamayacak mı? İtiraf edelim ki atom parçalamıyoruz sonuçta. Tabii ki yapabilecek. Ama bugün, ama birkaç gün sonra. O gün geldiğinde şarjöründe yedek mermisi olanlar hayatta kalabilecek, ancak diğer şehir çocuklarını avcı-toplayıcı döneme dönüş bekliyor. Tabii eğer böyle bir dönem gerçekten varsa.

Bu olduğunda ise şu tip haberlerden bol bol okuyacağız gibi görünüyor:

“Bir dönemin ünlü metin yazarı, şimdi tanınmaz halde! Görenlerin tanımakta güçlük çektiği yazara, eski iş arkadaşları ve bölgedeki esnaf sahip çıktı.”

Birkaç sene önce basit birkaç tuştan oluşan teknoloji, önce bir robota dönüştü, sonra düşünme ve analiz yeteneği edindi, en sonda da Sophia ve benzerleriyle bir yüz kazandı. Henüz derileri yok ve çıplaklar, ama bu küçük bir ayrıntıdan fazlası değil.

Peki, bunun bir çözümü yok mu? Tabii ki yok. Sünnet gibi bir şey bu, kaçınılmaz. Biz teknolojiye bağlandıkça onun daha da gelişmesini sağlıyor ve kendi celladımızı büyütüp besliyoruz. Hangimiz elindeki telefonu kullanmaktan sadece bir haftalığına vazgeçebilir? Google’a bir şeyler danışmadan kaç saat geçirebiliriz?

Bunu bilmenin yarattığı teslimiyet de aslında geniş bir huzur duygusunu beraberinde getirebilir. Her sabah ne giyeceğimizi veya hafta sonu nerede eğleniyormuş gibi yapacağımızı düşünmekten kurtulur, yapay zekanın bize sunduğunu giymeyi kabulleniriz. Yani yapay zeka, insanın kendine sunulanı giymesidir; ama yapay zekalar çıplak gezer.

Belki sunulanı kabul etmemek, değişime direnmek ve sınırları bilmek, insanın doğasında yer alsaydı biz de isyan edebilirdik. Ancak bugünden görünen, geleceğin yanlış inşa ediliyor olduğu.

Amiral Adama’nın da dediği gibi:

So say we all!