20. yy’ın ilk yarısında Almanya’da, Wolfgang Köhler, Kurt Koffka ve Max Wertheimer’in çalışmaları sonucu ortaya çıkmış, “algı” odaklı bir psikoloji kuramı olan Gestalt’ı en iyi tanımlayan söz şudur: “Bütün psikolojik olaylar, koşulların elverdiği ölçüde tam ve basit olma eğilimindedir.” Gestalt’a göre bütün, parçadan farklı bir şeydir ve insanlar bütünü parçalarına ayrıştırarak değil; bütünlük içinde algılar. İnsanı ve olayları didikleyerek değil; şöyle biraz uzaklaşıp büyük resmi görerek anlayabilirsiniz yani. Gestalt kuramının savunduklarıyla içerik pazarlama stratejilerini, kurama yakışır bir şekilde bir “bütün” olarak ele alırsak nasıl sonuçlar çıkarabiliriz acaba? Gestalt’a göre algı bir örgütlemedir. Duyu organlarıyla bize ulaşan tüm uyarıcılar yorumlanır, gruplanır, örgütlenir ve sonuçta bir algı oluşur. Algıyı sadece ses, görüntü veya sıcaklık olarak değil; kavramlar olarak düşünürsek içerik alanına yaklaşmış oluruz. İşte bu yaklaşmayı da Gestalt’ın Algı Yasaları’yla beraber yapacağız:
Gestalt’ta algısal örgütlenmeyi belirleyen yasalar ve içerik stratejisindeki yorumları
1) Şekil-Zemin İlişkisi: Şekil ve zemin mutlak kavramlar değildir, burada mevzu yoğunlaşılan, dikkat edilen noktaya göre değişir. Kimi insan görsele bakıp vazo görür kimisi karşılıklı bakışan iki insan suratı. İçerik pazarlaması adına bu yasadan çıkaracağımız şey, sağ gösterip sol vurmak olabilir. Konular arasında bağlantılar, kelime oyunları, çağrışım, hedef kitleye yönelik ya da gündeme dair göndermeli içerikler gibi.
2) Yakınlık İlkesi: Duyusal olarak birbirine yakın olan her şey bir küme olarak algılanıp gruplandırılır. Bu yakınlık nesnelerin fiziksel yakınlığı ya da aynı tondaki melodiler olabilir. İçerik stratejisi olarak yasayı, marka ve hedef kitlenin yakınlığı olarak ele alabiliriz. Aynı dili konuşma, müşterilerle marka arasında “yakın” bir bağ kurar. Ayrıca bu yasaları olduğu gibi, duyusal olarak da içeriklerde yarattığımız görsellere uyarlayabiliriz.
3) Tamamlama İlkesi: Tamamlanmamış “şeyler” tamamlanmış gibi algılanır. Her şeyi bodoslama söylemeye gerek yok yani.
Hedef kitlenin ilgi alanına gir, ipucunu ver, o tamamlasın. Özellikle sosyal medyadaki etkileşim olayını bu yasayla açıklayabiliriz. İnteraktif olma kanımızda var.
4) Süreklilik İlkesi: Aynı yönde ilerleyen uyarıcılar bir bütün olarak algılanır. İmajın, söylemin, duruşun belli olursa kendi çizgine göre müşteri gelir seni bulur zaten. Modaya göre bir öyle bir böyle yalpalayan ya da çöp içerikle insanlara seslenen markaların “takipçi”lerinin ya da sadık müşterilerinin olamayacağı gibi.
5) Benzerlik İlkesi: Benzer olan cisimler yine bir küme olarak gruplanır. Müşteriye hitap edebilmek için “ortak” dil yaratmak, hedef kitlenin yaşam tarzını, beklentilerini ve ihtiyaçlarını tanımaktan bahsediyoruz aslında.
6) Basitlik İlkesi: İnsanlar basit ve net olanı algılarlar. İnsanların bir sürü derdi varken karmaşık olanı anlamaya çalışmak için geniş zamanları yok. Hele de günümüzde. Bir slogana, bir blog yazısına, bir içeriğe insanları davet etmek, onları başka bir şeyle meşgul olacakları zamanı size ayırmalarını istiyorsanız laf salatası yapmayın. Eğleneceklerse eğlensinler, faydalanacaklarsa faydalansınlar, işkenceye dönmesin iş. Kısacası bölmeyin yani, bölücülük iyi bir şey değil.