Ele avuca sığmayan bir ürün olarak içerik

shutterstock_218556700

Evet, elinizle tutamadığınız, koklayamadığınız, soyut mu soyut bir ürünümüz var bizim. Adı da içerik… Hem de her gün sokakta, gazetede, masa başında gezindiğiniz web sitelerinde, markette, orada burada yüzlercesine tanık olduğunuz bir ürün. Değerinin sadece bir “an”lık ilgi çekebilmeyle ölçüldüğü, kapısından içeri girdiğinizdeyse size bilgi adında türlü türlü faydalar sunan bir ürün.

Şimdi böyle bir ürün nasıl pazarlanır? Üretimi ayrı dert, ulaştırması ayrı, yönetmesi bambaşka bir dert! Dijital çıktı, mertlik bozuldu gibi gözükse de bu bilgi patlamasının ardında fırsatlar da var. Mücadeleci ruhumuz kabarıyor, sürekli bir yenilik peşinde koşmak, düşünüp taşınmak, oradan alıp buraya koymak durumunda kalıyoruz. Ve şunu biliyoruz ki, içerik pazarlaması hikayesine bir ürün yöneticisinin bakışıyla eğildiğimizde işler biraz daha aydınlığa kavuşuyor.

Anlamaya çalışıyoruz

Bir ürün yöneticisi öyle kafasına göre iş yapabilir mi?

Hayır tabii ki. Önce kim için ve hangi amaçla ürünü tasarlayacağını bilmesi gerekir. İhtiyaç ne ve bu ihtiyaca nasıl karşılık verebilir bunları soruşturmak gerek. İşte aynı şey bir içerik oluştururken de geçerli. Hangi firma, kime seslenir, niye seslenir, hangi renkte, hangi tonda olmalı yazılar, bunlar bir bir oturup düşünülür ve ona göre işe koyulunur. Öyle “Ben çok yaratıcıyım, hemencecik yazayım”larla olmaz bu iş. Yol yöntemin ilk durağı anlamaktan geçiyor.

Arayıp tarıyoruz

Düşünün ki bir marka yeni bir mutfak robotu sürecek piyasaya. Ne kadar güzel! Ancak bu firmanın ürün yöneticisi, ne piyasayı yokluyor, ne diğer markaların robotlarına göz atıyor, ne de insanların mutfakta neye ihtiyaç duyduklarını araştırıyor. İstediği kadar zeki, çevik ve ahlaklı olsun, böyle bir ürün yöneticisinin ürünü muhtemelen fiyasko diye nitelendirdiğimiz kategoriye girecektir. Aynı şey içerik yöneticileri için de geçerli. İşte onlar öyle kişilerdir ki, fiyasko olmaması için ihtiyaçları, rakipleri, hangi yazının ne zaman yayımlanması gerektiğini bir bir ortaya koyar. Ancak ondan sonra başlayabilir iki kelam etmeye.

Ölçüp biçiyoruz

Yazdık ettik, yayımladık. Peki her şey bitti mi? Yo, ilişki bundan sonra da devam etmeli. İçerik öyle terk edilip gidilmez. İçeriğe arkanızı dönemezsiniz. Geri gelip mutlaka halini hatrını sormalı, gelen giden var mı, sevenleri kimler, bunlar bir bir kontrol edilmeli. Hangi mecraya ne amaçla üretildiyse, hedefin ne kadar tuttuğu güzelce ölçülmelidir. Varsa bir hata dersini çıkarıp, düzeltmek gerekir. Siz hesap sormazsanız, öksüz bırakılan içerik döner dolaşır sizden hesap sorar. Dikkat etmek gerekir.