Gece yarısı elinizde telefon, sizi Pokemon avına çıkaran motivasyon ne olabilir hiç düşündünüz mü? Ya da 90’lı yılların çocuklarını Hugo oynarken çıldırtan motivasyon? Dijital oyunlar bize çok tanıdık olsa da oyunlaştırmanın hayatımıza girişi ve ışık hızında popülerleşmesi oldukça yeni. Öyleyse biz de vakit kaybetmeden yeni bir iletişim diline dönüşen oyunlaştırmayı yakından tanıyalım, yeniden keşfedelim. Hazırsanız oyun başlasın.
Rekabet mi, Eğlence mi? Oyun Nedir?
Oyunlaştırmanın derinliklerine doğru yolculuğumuza başlamadan önce çocukların keyifli dünyasından pazarlama profesyonellerinin keyifli, bir o kadar da zorlu dünyasına hızlı bir giriş yapan “oyun” kavramı üzerinde biraz düşünelim. Öncelikle itiraf edelim insanlık tarihi kadar eski olan oyunu tek bir cümle ile tarif etmek kolay değil. İngilizcede “game” ve “play” kelimeleri kullanılırken biz “oyun” demekle yetiniyoruz. Bu da kafalarda soru işaretlerinin oluşmasına yol açıyor. Tam da bu noktada imdadımıza “Oyun, Yaşam ve Ütopya” kitabının yazarı Bernard Suits yetişiyor. Suits, “Oyun, gereksiz bazı engelleri göze alıp bunları gönüllü olarak aşmaktır. Temel özellikleri; amacı, kuralları olması ve oyuncu bir tavır içermesidir.” diyor ve kafalardaki soru işaretlerinin ortadan kalkmasına yardımcı oluyor.
Oyun Gücünü Nereden Alıyor?
Peki, oyunların her döneme, her yaşa hitap etmesinin sırrı ne olabilir? Aslında bu bir sır değil, cevap tamamen insan psikolojisinde saklı. Eğlence ve mutlu olma ihtiyacını doğal bir şekilde karşılayan oyunlar, sosyalleşmemize de katkı sağlıyor. E haliyle vazgeçilmezimiz oluyorlar. Kim biraz eğlenmeye hayır diyebilir ki? Oyun oynarken bu denli zevk almamızın bir diğer nedeni de toplumsal hayatın bize biçtiği rollerden sıyrılarak tamamen kendimiz olabilmemiz. Platon, biriyle bir yıl sohbet etmek yerine bir saat oyun oynadığımızda onu daha iyi tanıyacağımızı savunuyor.
Dijital Oyunlar Cumhuriyeti
2011 yılından beri inanılmaz bir ivme ile büyüyen oyunlaştırmayı incelemeye başlamadan önce oyun sektörünün büyüklüğünü anlamak faydalı olacak. Hadi biraz sayılardan bahsedelim.
Oyunlaştırma 101: Nedir? Ne Değildir?
Asıl konumuza gelelim ve sıklıkla duyar olduğumuz oyunlaştırma üzerinde yoğunlaşalım. Oyunlaştırmanın tanımı ile işe başlıyoruz. Niels Van Der Linden’ın tanımına göre oyunlaştırma; gerçek hayattaki motivasyonel problemleri oyun tasarım teknikleri ile katılımcılarda uzun vadeli davranış değişikliği hedefleyerek çözen bir yaklaşım. Oyunlaştırma yaklaşımında oyun öğeleri oyun dışı uygulamalarda kullanılıyor. İşin içine oyun girdiğinde aşılması zor görünen engeller de her gün rutin olarak yaptığınız işler de keyifli bir hale dönüşüyor. Abartmıyoruz, karşıdan karşıya geçmek bile!
Nereden Çıktı Bu Oyunlaştırma Dedikleri?
Bildiğiniz gibi markaların oyunlaştırma uygulamalarına olan talepleri hızla artıyor. Günümüz trendlerine uyum sağlamanın gerekliliği bir yana dursun, bu artışın altında yatan temel sebebi hedef kitleye ulaşmanın gün geçtikçe daha zor bir hale gelmesi olarak açıklayabiliriz. Devir sosyal medya devri dediğimiz günler dün gibi. Oysa bugün anne babaları sosyal medyayı keşfeden yeni neslin hızla sosyal medyadan uzaklaşmalarını izliyoruz. Alışılmış yöntemler cevap vermediğinde markalar tüketici ile bağ kurmanın, onlara unutamayacakları bir deneyim yaşatmanın değerini daha iyi anlıyorlar. Oyunlaştırma gibi sıra dışı yöntemler, sadık tüketiciler yaratmak isteyen pazarlama avcılarının avına ilk takılan yöntemlerden oluyor.
Başarılı Oyunlaştırma Uygulamalarının Gizli Bir Formülü Var mı?
Keyifli, eğlenceli ve ses getiren bir iş yapmak istiyorsunuz ve oyunlaştırmayı kullanmaya karar verdiniz. İşte tam da bu noktada oyun ile oyunlaştırmanın farkını iyi analiz etmeniz gerekiyor. Oyunlaştırma, oyundan farklı olarak bir soruna çözüm sunuyor. Kilo vermek, sağlıklı beslenmek ya da para biriktirmek… Sizin oyunlaştırma uygulamanızı insanlar ne için kullanmalı bunu düşünmelisiniz. Gabe Zichermann oyunlaştırmanın %75’inin insan psikolojisi, %25’inin ise teknoloji, tasarım ve diğer detaylar olduğunu söylüyor. Belki de başarılı oyunlaştırma uygulamaları tasarlamanın sırrını fısıldıyor kulağımıza.
Biraz daha detaylandıralım ve iletişim sektörünün her zaman beslendiği bir dal olan psikolojiden konu açalım. Psikolojide motivasyon içsel ve dışsal olmak üzere ikiye ayrılıyor. Para, rozet, ödül, ceza, maaş, prim ya da terfi dışsal motivasyon olarak değerlendirilirken uzmanlık, gönüllülük gibi ulvi hedeflere içsel motivasyon diyoruz. Oyunlaştırma uygulamalarında yapılan en büyük hata dışsal motivasyon kaynaklarının içsel motivasyon kaynakları ile desteklenmemesi. Geliştirdiğimiz uygulama ile belli hedefleri gerçekleştiren oyuncularımızı parayla, rozetle ya da bedava ürünlerle ödüllendirelim. Süper! Peki sonra? Oyun kurgunuzu içsel motivasyonlarla desteklenmediğinde kullanıcılar oyuna değil ödüle odaklanıyor ve geliştirilen uygulamanın sürekliliğini sağlamak oldukça zorlaşıyor. Unutmayın, oyuncularınızı harekete geçirmek için bir eşya verebileceğiniz gibi parayla satın alamayacakları bir güç, erişim ya da statü de verebilirsiniz.
Oyunlaştırma uygulaması tasarlarken dikkat etmeniz gereken bir diğer püf nokta da oyuncularınızı iyi tanımak. Kimi oyuncular oyunu keşfetmekten keyif alır, kimi oyuncular başarı elde etmekten, kimileri ise sosyalleşmekten. Son olarak geliştirdiğiniz uygulamalara eğlence katmayı da ihmal etmeyin.
Oyun Hiç Biter mi?
Yeni neslin motivasyon yöntemine dönüşen oyunlaştırma, gelecekte kendine nasıl yer bulur dersiniz? Araştırma şirketi Gartner, oyunlaştırma sistemlerinin %80’inin başarısız olacağı görüşünde. %20’lik dilimde yer almak isteyen markaların oyunlaştırma sistemlerini iyi tasarlamaları gerekecek gibi görünüyor.
Oyun bitmese de oyunlaştırmanın dinamiklerinin değişeceği kesin. Gelecekte artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik uygulamaları oyun kurgularında daha fazla yer almaya başlayacak, özetle daha fazla eğleneceğiz!
Nesnelerin internetiyle birlikte saatlerimiz, kalemlerimiz hatta buzdolaplarımız akıllı bir hale dönüştü, dönüşmeye de tam gaz devam edecekler. Kullandığımız tüm cihazlar birer oyuncuya dönüşürken iyikurgularla oyunlaştırmaları da şart olacak. Yani yakın gelecekte LinkedIn’de dolaşırken “oyunlaştırma tasarımcısı” unvanına sahip çalışanlar gördüğümüzde şaşırmayacağız.
İlham Veren Oyunlaştırma Uygulamaları
Son noktayı geliştirdikleri başarılı oyunlaştırma uygulamalarıyla ilham veren markalara bırakalım.
Kurallara Uymak Hiç Bu Kadar Eğlenceli Olmadı
Ne demişler “İyi fikir basittir.” Trafikte her gün yaşanan bir probleme etkileyici bir çözüm sunan The Speed Camera Lottery’nin geliştirdiği sistemde belirli noktalara radarlar yerleştiriyor ve araçların hızları ölçülüyor. Hız sınırına uyan sürücüler tıpkı bir video oyununda gibi para ile ödüllendiriliyor. İşin ilginç tarafı para ödülü, hız sınırına uymayanların cezalarıyla karşılanıyor.
Yürüyen Merdiven mi? Çok Klişe!
Oyunlaştırma denilince akıllara gelen ilk uygulamalardan birinde sıra. Bildiğiniz gibi obezite dünyada gittikçe ciddileşen bir sorun. The Fun Theory ekibi obeziteye dikkat çekerek insanların yürüyen merdivenlerden vazgeçmeleri için yeni bir projeye girişiyor. Tabii işin içine biraz eğlence ve müzik katarak. Sosyal medyada milyonlarca kez paylaşılan bu güzel iş %66’lık bir kullanım oranına ulaşıyor.
Yarış Başlıyor!
Spor yaparken arkadaşınızla yarışmak, zombilerden kaçmak ve puan toplamaya ne dersiniz? Google Glass desteğiyle hazırlanan uygulamayla tüm bunlar mümkün hale geliyor.