Çerçevemiz daralıyor, her alanda. Genel olarak hayatınıza bakın ne göreceksiniz? Birkaç tane ekran, bir iki arkadaş ve gittikçe küçülen alanlar. Neden böyle oluyor? Bilim kurgu hayranları tekilliğe doğru gittiğimiz konusunda hemfikir. Yani öyle bir seviyeye geleceğiz ki hepimiz küçücük bir noktaya sıkışacağız evrendeki her şeyle beraber. “Yok canım, daha neler.” diyorsanız o zaman Nasreddin Hoca’ya konuşun:
“Evrenin küçük bir noktadan başladığına inanıyorsun da aynı noktada son bulacağına mı inanmıyorsun? Tencerenin doğurduğuna inanıp sonra öldüğüne de inanmamıştın zaten. Ne biçim insansın?”
Neyse konuyu dağıtmayalım. Bunlar daha çok kişisel olarak düşünülmesi gereken şeyler. “Nereden geldik ve nereye gideceğiz?” sorularını kendi aramızda tartıştığımız zaman gerginlik çıkıyor genelde çünkü. Koskoca akademisyenler bile bazen birbirlerine “Sus, otur! Vurmayayım zumzuğu suratına!” gibi kaba cümleler kurabiliyorlar. Hiç görmediyseniz televizyonla biraz daha ilgili olmanızı öneriyoruz.
Tekilliği Falan Boş Versene, Sezon İndirimi Başladı mı Ondan Haber Ver?
(GIF: Büşra Üzgün) https://www.behance.net/busra
Sezon indirimi hakkında fikrimiz yok, biraz daha “dar” kavramı hakkında konuşacağız. Eski evlere baktığımızda devasa bahçeleriyle, geniş geniş teraslarıyla ferah yapılar görüyoruz. Şimdi ise 35 m2 eve yaşanabilir gözüyle bakıyoruz ama bir yandan çok daha eskiye gidersek yine daracık evlerle karşılaşıyoruz. Birkaç bin yıl daha eskiye gidersek ferah ferah mağaralar var. Tüm bunlardan ne sonuç çıkarmamız gerekiyor? Demek ki bazı dönemler kendimizi dar bölgelere sıkıştırıp, bazı dönemlerde geniş alanlarda rahat rahat takılmak istiyoruz ve şimdi size bir sır verelim: Hayatlarımız giderek daha da dar alanlara sıkışacak, hatta bir noktada sadece bir ekrana bağlı kalacağız:
Şimdi Elimizde Neler Var Bir Bakalım
Evlerin giderek daha da küçüldüğünden bahsetmiştik. Arabalar ve elektronik aletler de giderek daha dar hacimlere sıkışıyorlar. Bu noktada “Canım, devasa LED ekranlar var, ne bileyim 21312 inç monitörler var.” diye düşünülebilir. Gayet mantıklı ama onlar hayatımızın içinde çok yer kaplamıyorlar. Evine kocaman boyutlarda televizyon alan biri her gece film sefası yapmıyor, gün içinde gene akıllı telefonunun daracık ekranıyla yeni eğlencemiz olan sanal dünyaya bağlanıyor.
Aslında hayat tıpkı bir kalbin atışına benziyor. Kalp önce kendini sıkıştırır, darlaşır, tıpkı elimizi yumruk yaptığımızda kapladığı alanın azalması gibi. Sonra kendini açar ve büyür. Denizanaları da önce kendilerini dar bir alana sıkıştırır ardından rahat bırakırlar, böylece hareket oluşur. Tarihe bakınca da bunu görüyoruz, önce kendimizi sıkıştırıp dar alanlara hapsediyoruz; ardından yayılarak genişliğin tadını çıkartıyoruz.
Zaten bu konu üzerinde binlerce yıl önce Hintliler epey düşünmüş, merak ediyorsanız biraz Hint mitolojisine bakınabilirsiniz. Bizim bahsetmek istediğimiz şey başkaydı o yüzden şimdilik konuyu burada kesiyoruz.
Hayatımız Zaten Dar, Bir de Siz Vurmayın Tasarımcılar
(Kes çıkar bu gözü doktor bey!)
Yaşam alanlarımız giderek daralırken insan gözleri ferah ve geniş şeyler görmek istiyor ama ne yazık ki sanal dünyada tasarımcılar çok küçük alanlara her şeyi sıkıştırmak istiyorlar. Bunun biraz da işleri yaptıranlarla; yani markalarla alakası olduğunu biliyoruz ama siz de biraz inisiyatif kullanın artık, bu işin eğitimini almış olan sizsiniz, onlar değil. Etkileşimde bulunacağınız insana her şeyi tek bir karede anlatmak zorunda değilsiniz, biz de (etkileşimde bulunacağınız insan olarak) tıkış tıkış bir tasarımla gözlerimizi acıtmak zorunda değiliz.
Aynı mantık içerikler için de geçerli. Öyle metinler görüyoruz ki bazen, iş çıkışı metrobüsü bu içeriğin yanında tenha kalır. Boşluklara inanın, onları sevin ve evrenin yüzde yetmişi kara enerji dediğimiz boşluktan oluşuyorken kendinizi ondan soyutlamayın. Alın, biraz ferahlayın:
(Feridün Akgüngöre’e ait şahane eser.)
Kapak İllüstrasyonu ve diğer çizimler: Murat Kalkavan