“İnternet süper bir şey, aradığın her şeyi saniyeler içinde bulabiliyorsun”la internetin çer çöp dahil her şeyin toplandığı, bilginin dejenere edildiği, kaynaklarının her gün bir yenisi çıkan, sonra da “içinde lağım suyu varmış, sakın içmeyin” denildiği içme suları (!) gibi güvenilir olmadığı bir ortam olduğu tartışmaları eskisine göre nadir yapılsa da yine de ara sıra gündeme taşınıyor. İnternetin bu harala gürelesinin insanı bazen “Google’sız günler ne güzeldi, gazeteci çocuklar sokaklarda bağırarak haberleri duyurur, kış akşamlarında her birimiz ayrı köşelerde sanal okey oynamak yerine ailecek mısır patlatırdık” gibi düşüncelere ittiği doğru. Ama itilen bu düşünce yanlış. Yanlış çok fazla şey yapıldı çünkü. Bilgi edinme, sosyalleşme, alışveriş gibi tüm alışkanlıkları değiştiren internete “gavur icadı” muamelesi yapanları kimse dikkate almıyor zaten. “Tamam yani, tabii ki bu kadar da değil.” diyenlerin de internetle olan problemlerinin, aradıklarını bulurkenki yaşadıkları sıkıntılarının kaynağının, baş düşmanın ve ezeli günahkarın kötü içerikler olduğunu söylüyoruz ve çok sinirleniyoruz. Metrobüs sosyal medyaya, otobüs Google’a… Arama motorlarının çıkardığı egzoz dumanı ve gürültünün sebebi elbette kötü içerikler. İnterneti bir şehre, arama motorlarını da araçlara benzetirsek kötü içerikler de şehri katleden kötü yapılar gibidirler. Bu yapılar bina olabildikleri gibi bir akbil kuyruğu ya da gecenin karanlığında yolda yalnız başına yürüyememe korkusu da olabilir. Fiziksel varlığıyla olduğu kadar sosyolojik bir çemberi de olan kocaman bir yapı yani. Bu yapının doğru kurulması da hedef kitlesini, yerini, zamanını, dilini ve kendini bilen doğru içerik stratejileriyle mümkün. Beğenmiyorsanız taksiye binin değil yani, o metrobüse de dolmuşa da uçağa da otobüse de kendi istekleriniz ve ihtiyaçlarınız doğrultusunda binebilirsiniz. Metrobüs burada daha çok sosyal medyaya, otobüs de Google’a ithaf edilmiştir. Binlerce dansözün, trilyonlarca içeriğin yer aldığı arama motorlarının insanları yormadan ve daraltmadan istediği yere ulaştırması için markaların kendi imajlarına ve kendi hedef kitlelerine uygun içerik stratejileri yaratılsa, herkes kendi web sitesini süpürse böyle dumanlı, kalabalık ve gürültülü olmaz bu internet işte. “Olsun siz binin şu otobüse, oradan aktarma yaparsınız” mantığı ile içinden işinize yarayacak iki gıdım bilgi bulabileceksiniz diye boğularak okuduğunuz sıkıcı ve faydasız yazıların birbirine ne kadar da benzediklerini fark ettiniz mi? Anahtar kelime erişimi olsun hadi de insan demiyor mu “Yemişim böyle erişimi!”. Kavuşmak hep bu kadar zor ve çetrefilli olmamalı.