7 ölümcül günahın içerik pazarlamasındaki tezahürü

Eraser-mistakes-oops

Hıristiyanlık inancına göre insanın hayatı boyunca kaçınması gereken 7 büyük günah vardır. Bazı kavramlar ya da kurallar belli çevrelerce çerçevelenmiş olsa da söz konusu insan olduğunda bunların herkes için geçerliliğini koruyan durumlar olması kaçınılmazdır. Önce “Bunları yaparsanız cehennemde cayır cayır yanarsınız.” denilen 7 büyük günahın ne olduğuna, sonra da bu günahların içerik pazarlamasına uyarlandığı durumlarda nasıl yakıcı ve yok edici bir etki yarattığına bakalım.

 

İşte hayatı zindan eden 7 ölümcül günah:

1) Superbia: Kibir, kendini beğenmişlik.

2) Avaritia: Açgözlülük.

3) Luxuria: Şehvet düşkünlüğü.

4) Invidia: Kıskançlık, hasetlik.

5) Gula: Oburluk.

6) Ira: Öfke, yıkıcılık.

7) Acedia: Tembellik, miskinlik.

Günlük hayatta yapılan hatalar veya kötülükler olarak adlandırılan 7 ölümcül günahın içerik pazarlaması stratejisindeki tezahürü nedir peki? “Nedir?” sorusundan önce neden böyle bir bağlantı kuralım ki diye düşünenler için reklamın, pazarlamanın, sanatın, ticaretin, kısacası her şeyin hayattan kopuk olmadığını ya da olmaması gerektiğini hatırlatır, içerik denilen şeyin, hayatın her alanına temas eden dokunmatik ve organik bir kavram olduğunu belirtir, günahlarınızı çıkarmanız için sizi aşağıdaki paragrafa alabiliriz.

1) Kendini beğenmiş, kibirli bir markanın önce hedef kitlesiyle, daha sonra sektörü ve rakipleriyle sağlıklı bir iletişim kuramayacağı açıktır. “Çok başarılıyım, bir numarayım, en çok satışı ben yapıyorum, en iyi ürünü ben üretiyorum” gibi ifadelerle kendini konumlandıran bir marka kendini geliştirmekten ve müşterilerinin neler istediğini anlamaktan acizdir. Bu durum da öyle ya da böyle bir şekilde sağladığı başarının, yarattığı itici izlenim sebebiyle alt üst olmasına neden olacaktır.

2) Özellikle e-ticaret işine bulaşmış markaların en çok ders çıkarması gereken bir konu açgözlülük belki. “Onu da satarım, bunu da satarım” mantığıyla sitelerini doldurup iş sunuma ve teslime geldiğinde çuvallamaları. “Çöp içerik” de denilen, faydasız ve gereksiz içeriklerle dijital dünyayı kirletenlerin de kulakları çınlasın!

3) Şehvet düşkünlüğünü markaların müşterilerini sadece ağızlarını sulandıran para kaynağı olarak görmeleriyle bağdaştırabiliriz. Müşteri memnuniyeti, sosyal CRM gibi konular şükür ki insanları (müşterileri) edilgen olmaktan çıkaran ve etken bir şekilde söz sahibi yapan sosyal medya sayesinde neredeyse mecburi bir hal aldı.

4) Kıskançlık durumunu içerik pazarlamasında en çok taklit şeklinde görüyoruz. Özgün içerik diye bas bas bağırılan bir ortamda hem de. Nutella’nın Coca Cola’ya özenip kavanozlarına özel isimlerin yazıldığı ambalajlardan koyması ve hiç tutmaması gibi.

5) Oburluk ise markaların doyumsuz ve haksız bir şekilde para yeme telaşı, oradan buradan fırlayan banner’lar, insanları izlemeye mecbur bırakan sıkıcı video reklamları gibi kötü içerikler olarak kendini gösteriyor.

6) Paylaşılmayan içeriğin hiçbir şey ifade etmediği ortada. Paylaşılan içeriklere yapılan olumsuz yorumların yok sayılırcasına silinmesi, müşterilerin ürün/hizmet karşılığında uğradığı hayal kırıklığına çözüm odaklı yaklaşılacağına suçlama ve yalanlama politikası güdülmesi, öfkenin içerik pazarlamasındaki tezahürü. Öfkenin altında her zaman bir korku yatar, korkak markalar da en fazla çığırtkanlık yapar.

7) Boş duranı Google sevmez. Düzenli ve güncel içerik üretmeyen markalar arama motorlarının arka sayfalarında ve müşterilerin hafızalarında birer anı olarak kalacaklar. Her an, her saniye sözlü ya da görsel olarak içerik üretilen bir dünyada tembellik yaparak var olmak mümkün değil.

Kısacası Google affetse müşteri affetmez, siz günah işlemeyin!