Üye olmayan giremez

üye-olmayan-giremez

Ünlü kalp doktorlarından Michael De Bakey (ki gerçekten bir kalp doktoru için oldukça ünlüdür), arabası bozulunca tamire götürmüş. Tamirci, arabanın kaputunu açarken bir yandan da doktorla konuşmaya başlamış:

Size bir şey soracağım. Neredeyse ikimiz de aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım, bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım. Kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları ve motor yağını değiştireceğim. Hatta çok gerekliyse motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım. Söylesenize, nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz, ama ben meteliğe kurşun atıyorum?

Bunun üzerine doktor, tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:

Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene!

(Güldürmedi)

Bu sıkıcı fıkrada anlatılmak istenen ne olabilir acaba ya da daha önemlisi, alt metindeki ukalalık kime aittir? Eğer sıradan bir karbon pilseniz tamirciyi haklı görmeniz kaçınılmaz. Ancak bir şeyler üretmeye, onlara can vermeye yönelik bir işiniz varsa tamirci fanlarına küçümseyici bir bakış atacaksınızdır.

Bana Yalnızca İş Arkadaşlarım Memoli Der

Sanatın herhangi bir kolunda yer almak gibi yazının üretici tarafında yer almak da dışarıdan görüldüğü kadar kolay değildir. Blok flütle Yılan Hikayesi çalmış herkesin müzisyen olması gibi eli her kalem tutanın da metin yazarı olması, hayallerin zirvesi sayılabilir. Ara sıra aklınıza güzel fikirler geliyor olabilir ya da Posta Gazetesi’nde yayınlananlardan hallice şiirler yazıyor olabilirsiniz. Ancak doğal yeteneklerini çalışarak geliştirmiş özel metin yazarları grubuna böyle kolay dahil olamazsınız. Aslında bu seçilmişler sınıfına girmek, şehir efsanelerine karışmış örgütlere dahil olmaktan daha zordur ve üzgünüz ki metin yazarları locasının kapısında net bir ifade yer alır: Üye olmayan giremez.

Karıncalara Selam Olsun

Dışarıdan çok kolay bir iş olarak görülüyor olması metin yazarlığının suçu değil, onu öyle gören gözlerin miyop olmasından kaynaklıdır. “Ne var canım, alt tarafı iki sayfa yazı yazıyorsun işte günde. Ben de yaparım” diyen dostlarınıza, motor yağıyla desenli mektup zarfını bir hafta boyunca anlatıp övmeleri gerektiğini söylerseniz hemen cırcır böceği sessizliğine kavuşursunuz. (Burada South Park sessizliği de düşünülebilir).

Ben Küçükken Sarışınmışım

Ne yazdığınızdan bağımsız olarak nasıl yazmanız gerektiği ve en iyi ifade biçimi için bazen kırk takla atmanız, uçan kuştan ilham dilenmeniz gerekebilir. Ve aynı performansı birkaç yazıda değil de neredeyse bir yıl boyunca tutturmak zorundasınızdır. Çünkü ne patron anlar migreninizden ne de içerik bekleyen müşteri.

Buna rağmen her metin yazarının çevresinde bulunan bazı arkadaşları, “Ya benim de kalemim çok iyidir. Kompozisyon dersim hep 5’ti. Karalıyorum bazen bir şeyler. Şiir yazmak benim için bir tutku…” cümlelerinden biriyle söze başlarlar. Aradaki anlamsız gelişme bölümünden sonra da, “Ben de yazayım sizin orada. Aklımda güzel fikirler var. Hem boş zamanlarımda biraz para da kazanmış olurum” diyerek dürterler. Böyle zamanlarda gözünün beyazı ortaya çıkmayan yazar, ya henüz yeterince dürtülmemiştir ya da erenler arasında karışmak üzeredir.

Profesyonel Olabilenlerden misiniz?

Yetişkin bir metin yazarı, elektrikli süpürgeyle gırgırı arka arkaya iki metinde A’dan Z’ye tasvir ederken evinde tel süpürge kullanmayı becerebilendir. Ürün ve müşteri yelpazesi sınırsıza yakın olduğu için bir metinde elektrikli süpürgeyi ballandıra ballandıra anlatırken diğer metinde teknolojiye sövemez. Üstelik bunların hepsini yaparken anlatması gereken üründen içten içe nefret ediyor olması da bir şeyi değiştirmez. Kısa süre içerisinde o konunun uzmanı olur ve bütün özelliklerini müşterinin tam da istediği gibi anlatır. Düşmanıyla ev arkadaşlığı yapar gibi asla yüzüne bakmayacağı hizmet ve ürünleri göğe çıkarması gerektiğinde işine profesyonelce yaklaşır ve gerekeni yapar.

Üfler Besler, Üfler Güçlendirir, Üfler Üfler

Hani hep denir ya, ‘Yeşilçam toplumdan kopuk’ diye. Onu diyenler koca bir sektörü 3-5 salon filmiyle değerlendirme hatasına düşenlerdir muhtemelen. Mesela Türk sinemasının efsanelerinden 100 Numaralı Adam filmi, reklamcıların ve metin yazarlarının bu iş-nefret ilişkisini anlatması bakımından ideal örnek konumunda.

Reklamcılar ve metin yazarları, her zaman mükemmel ürünleri parlatma şansına sahip olamazlar. Bazen de evlerden ırak diyebilecekleri ürünleri cilalamak zorunda kalırlar. İşte böyle zamanlarda vicdanıyla baş başa kalan yazar için daha zor bir durum düşünülemez.

Yukarıdaki videoda da yaşanabildiği gibi tanıtılan her ürün, hayallerde dünyanın en iyi ürünü olmak zorundadır. Yani gerçekte bunun tam tersi olsa dahi reklamcının ve metin yazarının yaklaşımı öyle olmalıdır. Bunu sağlamak da her zaman kolay olmuyor ne yazık ki. Üstelik anlatacağı hizmet hakkında hiçbir fikrinin olmaması ya da tanıtacağı ürünle hiç ilgilenmemesi de sadece önemsiz ayrıntılar olarak kalır. Dünyanın en saçma ya da alakasız görünen konuları hakkında bilgi sahibi olmak, daldan dala atlayarak sürekli yeni şeyler öğrenmek ve kendini güncel tutmak, yatarak para kazandığı düşünülen metin yazarları için en önemli gerekliliklerdendir.

İtinayla Metin Yazılır

Ürünün adı ve birkaç temel özelliği verilir, sonrası yazarın hayal gücüne ve özgüvenine kalır. Dikkat edilirse metin yazarlarının ukalalık ve özgüven konusunda biraz pervasızdırlar. Biraz mecburiyetten, biraz da zaman içinde böyle işleri yoluna koya koya artan bu özgüven, sonunda metin yazarını her konuda söz söyleyebilecek konuma getirir. Ona bir bilgi kırıntısı ya da bir başlangıç noktası vermeniz yeterlidir. Kısacası Arşimet’in de dediği gibi bize bir giriş cümlesi verin, size bir metin yazalım.