Graphics Interchange Format’ın kısaltılmış hali, Türkçesine grafik değişim biçimi diyebileceğimiz GIF, bir tür görsel bilgileri sayısal veriler olarak saklama biçimidir. Biraz karışık oldu değil mi? O yüzden biz ona basitçe küçük boyutlu ve kısa süreli tekrar edebilen görüntüler diyelim. Sadece 8-bit (Görüntü 256 renkten oluşuyor manasına gelir.) olabiliyorlar, bu sayede dijital boyutları (düzgün yapılandırılırlarsa) minicik oluyor. Verinin minicik boyutlu olması onun düşük hızlı bağlantılarda bile çok kolay görüntülenmesini sağlıyor. Öyle oluyor, böyle oluyor tamam ama nedir bu GIF çılgınlığı?
Japon Balıklarından Bile Geriye Düştük
2000 yılında yapılan araştırmalara göre bir insanın dikkat süresi 12 saniye olarak ölçülmüş. Yani bir insanın dikkatini çekebilmek için 12 saniyeniz var; 12 saniyeden sonra sizden, reklamınızdan, ürününüzden, filminizden kısaca görsel olan her şeyden sıkılabiliyorlar.
Microsoft, 2015 yılında Kanada’da bir araştırma yaptırmış. Bir araya gelen birkaç araştırma görevlisi, akıllı telefon ve taşınabilir cihaz (tablet, dizüstü vs.) kullanan 2000 kişinin 112 beyin aktivitesini elektroensefalografi (EEG, beyin dalga aktivitelerinin elektriksel yöntemle izlenmesi) yöntemiyle incelemişler. Sonuçlara göre artık dikkatimiz çok daha çabuk dağılıyor, dikkat süremiz 8 saniyeye düşmüş.
Bu arada Japon balıklarının dikkat sürelerinin 9 saniye olduğu düşünülüyor.
GIF’ler Bu Duruma Çok Seviniyorlar
İnsanların dikkat sürelerinin düşmüş olması GIF dünyasına gayet güzel yarıyor. Neden? Çünkü GIF için 8 saniye bile uzun bir zaman; daha çok 2-3 saniyelik tekrar eden görüntülerden oluşuyorlar. Böylece GIF’ler, dikkat süreleri içinde insanlara bir şey anlatıp kendi dünyalarına çekmek isteyenler için harika bir araç oluyor. Bu durumu Facebook ahalisi çoktan fark etti, orada GIF partisi uzun zamandır devam ediyor. Tumblr, Reddit ve Twitter gibi sosyal paylaşım ağlarında da GIF ana iletişim dili oldu neredeyse. Çünkü neden? Paylaşımınızı pekiştiren bir GIF’le çok daha fazla insanın dikkatini çekebiliyorsunuz.
Milenyum neslinin dijital iletişim dili;
Emoji’lerden,
Sticker’lardan ve
Caps’lerden oluşuyordu. Şimdi ise duygu ve düşünceler GIF’lerle çok daha rahat anlatılabiliyor. Tıpkı tiyatronun sinema karşısında marjinalleşmesi gibi bu tür simgesel anlatım teknikleri de GIF’ler karşısında marjinalleşti.
Markalar O Sırada Ne Yapıyorlardı?
Onlar da yavaş yavaş ortamı anlamaya çalışıyorlar. Rakiplerine göre biraz daha ileri görüşlü olan markalar çoktan partiye katıldı, en şık GIF’leriyle yeni nesil tüketicileri kendilerine çekiyorlar.
Yeni nesil tüketiciler olan Z jenerasyonu, yani 1990 yılından sonra doğan nesil, Y jenerasyonuyla beraber internetin en yoğun popülasyonunu oluşturuyorlar. Doğal olarak sanal dünyanın en yeni modalarını onlar belirliyor, X jenerasyonuna da neler döndüğünü anlamaya çalışarak dili öğrenmek kalıyor. Bu yüzden dijital dünyada markaların gençlerin iletişim dilini dikkate alması pek şaşırılacak bir şey değil. Ortama girebilmek için kurallara uymak zorundasınız. Eğer demode iletişim biçimleriyle Y ve Z jenerasyonuna yaklaşmaya çalışırsanız, ne yazık ki ortamın dalga geçilen çocuğu olursunuz.
Sosyal medyada GIF kullanım rehberi
Son olarak, içeriğini GIF’lerle zenginleştirerek ortamlarda havasını atmak isteyenler için basit bir rehber hazırlayalım dedik. Öncelikle her türlü GIF’e ulaşabileceğiniz bir site:
İlgi çekici GIF’leri bulabileceğiniz iki adet Facebook grubu:
Ardından, GIF’lerin yansıtabildiği duyguların ve tepkilerin birkaç örneğiyle bitirelim:
Şaşıran GIF
“Vay be, neler olmuş!” nidasına denk gelen arkadaşımız.
Üzülen GIF
“Ühühühühü…” diye ağladığımızı, kahrolduğumuzu yansıtan arkadaşımız.
Sevinen GIF
“Heyoo!” tepkisini vermemizi sağlayan arkadaşımız.
Akıl yakan GIF
“Yok artık!” etkisi veren arkadaşımız.
Umursamayan GIF
Bu arkadaşla şunu demiş oluyorsunuz: “Kralına yol vermişim soytarısıyla mı uğraşayım?”