İçerikte Henri Bergson “Gülme”si

shutterstock_192232721

Pozitivizmin bilimsel doğrularına hiddetle karşı çıkarak, gerçeklik denen şeyi, yani felsefenin “Hakikat nedir?” sorusunu “Sezgidir, sezgi!” diyerek cevaplamış, entüisyonizm yani sezgicilik akımının kurucusu Henri Bergson, “Yemişim rasyonalizmi ve materyalizmi!” diyen çok sezgili bir filozoftur.

Henri Bergson’un “Gülme” adlı kitabı ise “komik” denen kavramın ne olduğunu tartışır. Komik olan şeyin doğada değil; insanda var olduğunu söyleyerek komiği davranışlarda, insan bedeninde, doğallığı bozulmuş her düşünce ve davranışta, insanın toplumla olan uyumsuzluğu gibi farklı alanlarda inceleyen kitap, içerik dünyası adına bize bazı küçük lacivert simli ilhamlar verdi.

Henri Bergson, “Gülme”sinin ikinci bölümünde şöyle diyor: “… Komedya da bir oyundur, yaşama öykünen bir oyun. Hem de çocuk oyunlarında nasıl çocuklar bebekleriyle, kuklalarıyla oynarken tüm iş iplerle yapılıyorsa, komedyada da durumları birbirine bağlayan bağlarda kullanıla kullanıla incelmiş aynı ipleri görmemiz gerekmiyor mu?” Ve bu bölümde komiği anlatmak için çocuk oyunlarından yola çıkmış olan Bergson’a “Bizi de yoluna ortak eder misin Henri?” dedik, kendisi son derece kibar bir beyefendi olduğu için kabul etti. Şöyle:

1) Yaylı şeytan: Yassıltmaya ve sokuşturmaya çalıştığınız halde kutusundan fırlayarak çıkan oyuncaklar vardır hani. Şeytanlısını hatırlamıyorsanız tırtıllısını falan düşünün, mantık aynı yani. Bu oyunu “komik” kavramıyla şöyle bağlıyor Bergson: “Burada iki diretmenin çatışması söz konusudur. Bunlardan tümüyle mekanik olan biri, sonunda genellikle ötekine boyun eğer, onun eğlencesi olur.” Sonra da olayı, mesela heyecanla anlatılırken bir şekilde kesintiye uğratılıp yeniden ve yeniden söylenen/söylenmeye çalışan sözün komik olacağı şeklinde bağlıyor. Direten bir güçle çatışan bir gücün bir aradalığı. Okuduğumuz bir yazıda akışı takıntılı bir şekilde bozan ifadeler de o yazıyı okuma takıntımızı da arttırır diyebilir miyiz o zaman? Bir de burada iç ses kavramı akla geliyor, yazarın kendi kendisiyle çatışması, kendisini bölerek yeniden devam etme çabası daha mı komik olur ki? Bu arada direnen/direten demişken Kurabiye Canavarı’na selamlarımızı gönderiyoruz:

2) İpli Kukla: Bu oyuncağı da şöyle bağlamış konuya Bergson: Tıpkı kukla oyununda olduğu gibi tüm kontrolün elimizde olduğunu düşündüğümüz durumlar komiktir; çünkü biz de başkasının kuklası (Mecaz var burada, hemen sinirlenmeyin) olmayalım sakın? Şöyle de bir şey var mesela diyor: Bir kişinin alacağı iki karşıt kararın her birisi onu kendine çeker ve kişi bu iki karar arasında bocalar ve bu da komiktir. Olan yine aynı kişiye olur yani, kim neyi kontrol ediyor? “Komedya yazarları da bu iki yanı kişiselleştirirler ki ipleri tutmak için izleyici yoksa oyuncu olsun bari.” diyor Henri Bey. Kişiselleştirme! İçerikleriniz itina ile kişiselleştirilir ve elbette “Kukla” demişken Yaşar Kurt’a da el sallıyoruz:

3) Kartopu: Büyüdükçe büyür, bu kadar büyüteceğinizi siz bile düşünmemiştiniz! Kartopu oyununda olduğu gibi olayların kopup gittiği, birbiri ardına gelen olaylarla durumun başlangıcını unutup, olaylar silsilesinin yaratacağı komik etkinin kartopu oyununu andırdığını söylüyor Sir Bergson. Burada da serbest çağrışımın canlılık kattığı yazıları düşünelim, kelime oyunlarının kafayı başka yere götürmesini falan.

Bergson aslında bir mekanik düzenden bahsediyor. Ve mekaniğin tersine çevrilmesinin, doğallığın/akışın bozulmasının “komik” olduğundan. Mekanizma için “yaşamın dalgınlığı” diyerek de ayrıca bizi mest ediyor. Komik şeyler, yani aslında sabit bir çizgide ilerlerken “bozulan” şeyler, okuyucuyu canlı tutan içerik yazmakta da ne kadar etkililer işte. O zaman güle güle.