Ben sana esinlenme demiyorum, bari hobi olarak link at

shutterstock_175015433

Esin perileri tehlikelidir. Sizi kendinizden geçirtecek ilhamı, dünyanın en baştan çıkarıcı parfümüymüşçesine üzerinize fıslattıkları gibi sizi, tepeden tırnağa kendini parfümleten Bülent Ersoy’a da çevirebilirler. Burada biraz mola verip paragraf atlıyoruz; zira sarsıldık.

Belli bir süredir, mevzuya en uzak markaların bile özgün içerik denen olaya aşina olduğunu, bunun sadece “Google’da üste çıkmak için di mi abi?” şeklindeki sınırlı yorumuyla bile olsa kabul edilen bir gerçek olduğunu biliyoruz. Kopyala-yapıştır olayının önce ayıp, sonra çok ayıp ve en sonunda Google tarafından aşağılandığı bir mertebeye eriştiğini de biliyoruz. Zaten bazıları da “Biliyorum, anlatamıyorum” diyerek kopyalayıp yapıştırıyorlar ya neyse. Bu “bilme” durumu da apayrı bir konu, bir gün onunla ilgili de bir şeyler bildiririz. Evet, çalma çırpma işini kimse sevmez. Peki, esinlenme mevzusunu ne yapacağız? Ne ne kadar esinlenmedir, ne kadar çalmadır, ne kadar çırpma, ne kadar çakmadır? Genelde sanat tarihinin kadim sorusu ve sorunu olan esinlenme, içerik dünyasında nasıl kendini gösteriyor? Ne kadar çok, çeşitli ve iyi “şey” okursak, takip edersek, izlersek o kadar zenginleşeceğimiz ve “Aman ya nereden aklınıza geldi?” dedirtecek içerikler yazacağımıza göre, iyi olan içeriklerden etkilenmek ve esinlenmek kadar doğal bir durum da olamaz elbette.

Fakat…

“Özgün içerik” tabirinin özgünlükten çıktığı ve klişeye dönüştüğü bugün, ismine ne derseniz deyin farklı, orijinal, akıl çelici, etkileyici, “hımmm” dedirtici içeriklere rastladığımızda içimiz bir hoş olur. Metrobüsün hınca hınç kalabalığında uzaklarda gözünüze ilişen, karanlıklar içinde gün gibi aniden doğan o kişiyi gördüğünüz ilk anı hatırlayın, bunun gibi düşünün. Bu “bir şey gibi düşünmek” konusunu da bir ara iyice bir şeylere benzetelim.

Bu yazının asıl derdi şudur: Beğendiğimiz içerikleri hele de aynı bağlamda ele alıyorsak link verelim bari. “Bu yazıyı okudum, olayı şöyle şöyle bağlamışlar, ben de bunun üzerine böyle böyle bir şey yaptım.” gibi hareketler, rüzgar estiğinde hafifçe etrafa yayılan bir parfüm gibi hoşken, çalma çırpmanın bir üst kademesi ve yandan yemişi olan diğer hareket, Bülent Ersoy’un topuğundan bir kafa boyu kadar gökyüzüne uzanan saçının ucuna kadar sıktırdığı parfüm kadar iticidir. Parfüm meselesini bu yazıya konu etmemizin sebebi, “Ne olursa olsun işin kokusu çıkar yakında ortaya” mesajı vermektir. İçerik yazarı burada bunu demek istemiştir. “Diğer hareket” dediğimiz şeyi de aşağıdaki paragrafta saydık, döktük.

Şöyle bir toparlayalım: Esinlendiğiniz içeriğin en az kendisi kadar “özgün” içerik üretmemişseniz, size heyecan veren, okuduğunuz yazıdan sonra sizi bir şeyler yazmaya iten içeriklere link versenize. Bağlamı aynı, örnekleri aynı, yazarı ve bulunduğu mecra farklıysa ne anladık biz bu işten? Akımlar halinde ilerlerken birbirini devirme iddiası ile birbirinin üzerine her seferinde yeni bir şeyler koyan sanat tarihi de bu yazının derdine kaynak ve kapak olsun.