Birçok iyi şeye olduğu gibi minimalizmin başına da kötü şeyler geldi. 1960’larda doğan, duygunun ve biçimin aşırı abartılmasına karşı çıkıp nesnelliği ve sadeliği öven bir akım olan minimalizm, ilk olarak sanatta görüldü, duyuldu.
“ABC sanatı” olarak da adlandırılan minimalizm akımının savunucuları, sembolik anlamlardan daralan, resimde/heykelde malzemenin duygulara, hikâyelere alet edilmesine sinir olan kişilerdi. Dediler ki “nesnenin nesne olma” hali de vardır, tamam mı? Nesnellikten beslendikleri için de daha çok heykele yöneldiler.
Mesela aşağıda gördüğünüz, Carl Andre’nin “Eşdeğer VIII” isimli “heykel”i. “Mekân olarak heykel” anlayışına sahip sanatçı beye göre heykel, bir yoldur. Yolların üzerinden ya da kenarından gideriz. Eserlerini de bu yüzden yollara benzetiyormuş. İzleyicinin ona yakınlaşması, üzerine basması ya da kenarından geçmesini seviyormuş. Çünkü Andre’ye göre heykel; sonsuz bakış açıları sunmalı, sadece bakılan bir şey olmamalıymış.
Biçimciliğe Karşı Çıkan Minimalizmin Şekilciliğe Dönüşmesi
Entelektüel girişimizden sonra bu yazıyı yazmaya bizi iten derdimizi açıklayalım. Özü itibariyle biçimciliğe karşı çıkan minimalizm, karşı çıktığı şeyin kendisi haline geldi. Ama görsel yanı, daha doğrusu görsel azlığı nedeniyle kendini var ettiği için bu özelliğini korudu. Algısı çatladı. Her yerde minimalist yaşam, minimalist web site tasarımı, minimalist ev dekorasyonu gibi şeyler görüyoruz ve şöyle aklımızı başımıza toplayıp düşündüğümüzde, bunların sadelik ayağına milleti keklemenin yolları olduğunu anlayıp sinirleniyoruz.
Minimalizm, demode, rüküş, görgüsüz, köylü karşıtı olarak konumlandırıldı. Evet, “Ne kadar az, o kadar iyi.”, “Az, özdür.” gibi düşünceler sağlam felsefeler ama günümüzde hunharca tüketilen minimalizm bu düşüncelerin çok uzağında bir tuzak artık. İçi boş, cepleri dolu bir tuzak.
Mesela böyle dev tabaklarda cücük kadar yemeklerin sunulduğu “modern”, “şık”, “trend” restoranlarda bir sürü para ödeyip yarım yamalak doyarak kalkıyoruz. Ve işin kötüsü artık hemen hemen her yer bu kadar “minimalist”. Yani madem az iyidir, yemeği de az yersek daha sağlıklı, parası neden az değil?
Ya da minimal oda diye diye eşyalarımızı neremize sığdıracağımızı hiç düşünmeden “Artık trend bu” lafıyla bize sundukları minimalist odaların deli odalarıyla benzerliği? İnsan kendini duvardan duvara vurur boşluktan, sıkıntıdan.
Beyaza da ayrı yazık bu arada. Masumiyet, saflık, sadelik derken hiç de masum olmayan şeylere alet ediliyor. 175 dolarlık beyaz tişört satılıyor dünyamızda. Ama kumaşı mı iyi? Minimalist hayat tam tersine gereksiz ve gösterişli şeylerden arınmak değil miydi? Gösterişsiz tişörtün görgüsüz fiyatı. ☹
Minimal, Pardon Boş İçerikler
Reklam, azla özü en vurucu şekilde anlatma derdine sahip olduğu için minimalist bakış açısına yabancı değildi zaten. Buradaki sorun, anlaşılmazlığa ve işten kaytarmaya gidilmesi. Örneğin uzun yazıların okunurluğu düşük, biliyoruz. Ama bazı içeriklerin konuları itibariyle kaliteli olması için araştırma verilerine dayanması ya da dopdolu bilgilerle donatılması gerekir. Bir blog yazısının uzun olması illa okunmayacağı anlamına gelmiyor. Öyle bir yazarsın ki scroll tuşu “Keşke biraz daha yuvarlansaydım ya.” der. Bu durumun içerik pazarlamasındaki en büyük handikabı yazının yüzeysel kalması.
Görselliğe olan meylimiz nedeniyle bilgiyi kolay tüketilir hale getiren infografiklerde bu çakal minimalist bakış açısını daha çok görüyoruz mesela. Çünkü blog yazılarında daha fazla laf kalabalığı yapabilirsiniz ama infografiklerde öyle bir şey yok. Bu iyi tamam da birkaç vektörel çizim, iki-üç satır cümlelerle “Oley, az ve öz bir şekilde anlattık.” olabiliyor bazen iş. Bağlantılar iyi kurulmuş mu, karınca yazısı ile yazılan bilmem ne kuruluşunun araştırma sonuçları basit grafiklerle sunulmuş mu ya da gerçekten infografik değeri olacak konular üzerinde durulmuş mu? Özetle minimallik yalap şalap iş yapmakla eş tutulabiliyor, tutulmasın.
Bir arınma, bir eleme, bir süzgeç niteliğine sahip minimalizmi kötüye kullanmayalım, kullananları öldürelim, sonra da diyelim ki: Az iyidir, sen bu dünyaya fazlaydın ajdahjfgjfga