İtici Olmayan Call To Action’u Olan Var mı?

Dijital pazarlama dünyasında bir arkadaşa bakıp çıkan, bakıp arkadaşını bulamayan, bulup arkadaşıyla orada kalan herkes bunu duymuştur; “Call To Action”. Pazarlamacılar bunu söylemeye bayılıyor. Bizler de ona ihtiyaç duyuyoruz tabii. Bunu Türkçe olarak “harekete geçirici mesaj” olarak çevirmişiz ve yazının devamında ondan CTA olarak bahsedeceğiz.

CTA, reklamcılığın olmazsa olmazı hatta ana amaçlarından biri. Söylemlerle, butonlarla, metinlerle hedef kitleye “haydi!” deme şekli. Elimizdeki ürünü, hizmeti, etkinliği tanıttıktan sonra onu kullanabilirsiniz.  CTA’lar bir dosyayı indirmeye, bir seminere katılmaya, bir ürünü satın almaya, bir blog yazısından başka bir blog yazısını okumaya davet edebilir. Peki, bir davet itici olabilir mi? Olur. Reklamlardan sıkılmış, videoda “skip ad”i sabırsızlıkla bekleyen, manşetlerin samimiyetsizliğinden yorulan, remarketing’i yakaladığımız an onunla vedalaşmayı düşünen bireylerin oluşturdukları kitleleriz biz. Markanın bize, metin içinde, e-mail pazarlamasında ya da web sitesinde karşımıza çıkan haydi mesajlarını çok da dikkate almak istemiyor olabiliriz. Fakat bir marka ile empati yapacak olursak, bundan vazgeçmesinin imkânsız olduğunu da anlayabiliriz. Belki de aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen yer çekimi olan bu olayın itici kısmını biraz törpüleyebiliriz.

Looking Jimmy Fallon GIF by The Tonight Show Starring Jimmy Fallon - Find & Share on GIPHY

Bana Bir Daha Call To Action Deme İnanırım!

E-ticaret sitelerini bu konudan ayrı tutabiliriz. Onların satın al ya da üye ol butonları zaten hali hazırda gelmiş kitleye yaptıkları kolaylıktır. Bunun dışında hedef kitle gerçekten bu aşırı enerjik call to actionları ciddiye alıyor mu dersiniz? Ya da tek kelimelik çağrılarınıza durup dururken cevap veriyor mudur? Yanıp sönen, hiç yanmayan ve sönmeyen bir buton, hizmetin altına konumlandırılmış bir şöyle bir buton;

Tıkla,

Hemen tıkla,

Acil Üye ol,

Ekseriyetle İndir…

Bunlardan vazgeçmek neredeyse imkânsız ve vazgeçilmelerinin altında bir neden de yok. Fakat call actionlarımızı güçlendirecek şeyler tabii ki var. Mesela bunu küçük bir hikâyeye çevirmek gibi. Netflix CTA’larının çok sevilmesinin nedeni de bu olsa gerek. Konuyu tek bir hamlede açıklama, nedenleri, sonuçları anlatmakta oldukça başarılıdır.

Türk hedef kitlesine de bunu yaptı tabii.

Kendini minicik butonlarla anlatabilen arkadaşlar iyi ki var.

Call to action butonunun rengi, büyüklüğü, konumlandırılması tasarım alanının uzmanlığı fakat iş verdiği mesaja geliyorsa devreye biz giriyoruz çünkü CTA sadece bir butondan ibaret değil. Bir içerikte kurduğumuz cümle, bağladığımız sonuç ya da verdiğimiz link de CTA’dır ve bunun da pek tabii olmazsa olmaz çizgileri bulunur.

İçerikte CTA’nın Suyunu Çıkarmamak

Tam olarak amacımız bu. Reklamdan doymuş bünyeleri içeriğimizde, “Hedef kitlesin, hedefim belli.” mesajından birkaç adım uzakta durmamızda fayda var. Bunun için metinlerde geçirdiğimiz CTA’larda bol ünlem ve bol heyecan yetersiz kalacaktır. Hedef kitleye, istenen eylemi gerçekleştirmeleri için bir sebep vermek daha doğru bir yol olabilir. Eğer okuyucu bir yere yönlendiriliyorsa bu yönlendirmenin nedeni, bir hikayesi mutlaka olmalı. Bu yönlendirme sayesinde okuyucu, nereye gideceğini ve bu yönlendirmenin ona ne sunduğunu bilmeli. Yani mesele sadece kullanıcının yapmasını istenen eylemi belirtmek değil asıl mesele aynı zamanda onlara bunu yapması için güçlü bir sebep sunmak. CTA’ya cevap veren okuyucu, CTA söyleminizde onlar için ne olduğuna ve nasıl yarar sağlayacaklarına ait bilgilendirmelerle yönlendirilmek isteyecektir, haklıdır.

İş Harekete Geçirmekle Bitmez

Harekete geçirdiğiniz anda gösterdiğiniz hedefe giden okuyucuyu, yönlendirdiğiniz yere vardığında tek başına bırakmak, yararlı bir içerik pazarlamasının literatürüne ayıp olmuyor mu? Bunun için okuyucuya “haydi” mesajı vermeden bunun nedenlerini anlatmak kadar, mesajı verdikten sonra onları bekleyen sürecin de anlatılması çok daha fazla fayda sağlayacak bir hareket.

Yani dememiz o ki, CTA söylemleri sadece gaza getirmez, anlatır ve heyecanlandırır. Kandırmaz, yol gösterir. Sadece ürünü satmayı hedeflemez, ürünün hayata getireceği değişikliği de anlatır. CTA söylemlerini, bir haber sitesinin tıklanmaya odaklanmış manşetinden ayıran özelliklerle birlikte oluşturmak, reklamdan bunalmış ve artık markalara inanç eksikliği hissedenlere ilaç gibi gelecektir. Bir reklam canavarı değil, samimi ve yararlı CTA parti kursun, iktidara gelmese bile oy vereceğimiz adayımız bulunsun. Samimi bir şeylere ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde bari CTA’larımız içtenlikli olsun.

Sevgiyle.